Kamu Hukuku Yüksek Lisans Programı / Public Law Master's Degree Program

Permanent URI for this collection

Browse

Recent Submissions

Now showing 1 - 20 of 65
  • PublicationOpen Access
    Ceza muhakemesi hukukunda gizli soruşturmacı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Aydın, Müge; Özaydın, Özdem
    Örgütlü suçlulukla mücadelede, klasik koruma tedbirlerinin yanı sıra kimi zaman modern koruma tedbirlerinin dahi çaresiz kalması; suç ortamına girilerek, suçun daha yakından soruşturulması mecburiyetini doğurmuştur. Bu noktada ise görevlendirildiği örgütün iç kısmına sızabilecek bir gizli soruşturmacının, maddi gerçeğe ulaşılması açısından vazgeçilmez bir araç olduğu anlaşılmıştır. Nitekim, görevlendirildiği örgüt hakkında her türlü araştırmada bulunan ve görevini, muhataplarının bilgisi haricinde yürüten gizli soruşturmacının, suç delillerine ulaşılabilmesi ve faillerin tespit edilebilmesi bakımından son derece etkili ve elverişli olduğu açıktır. Buna karşın, bir yönüyle suçların aydınlatılmasına hizmet eden, diğer yönüyle ise hak ve özgürlüklere müdahalede bulunan gizli soruşturmacının, tartışmalara yol açması da kaçınılmaz olmuştur. Bu bağlamda, özellikle gizli soruşturmacının; diğer koruma tedbirlerine re'sen başvurabilmesi, konuta girebilmesi ve suç işleyebilmesi tartışma konusu olmuştur.
  • PublicationOpen Access
    Ceza Muhakemesi Hukukunda arama ve elkoyma
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Karapazar, Meltem Deniz; Özaydın, Özdem
    Ceza Muhakemesi Hukukunda Arama ve Elkoyma isimli tez çalışmamızda ceza muhakemesi açısından çok önemli bulduğumuz iki koruma tedbiri, birbirleri arasındaki bağ da göz önüne alınarak çalışmaya esas alınmıştır. Çalışma sırasında kanunlardan, yönetmeliklerden ve yargı kararları ile doktrinden yararlanılmıştır. Çalışmada öncelikle Arama ve Elkoyma hakkında açıklamalarda bulunulmuş, arama ve elkoymaya hakim olan ilkeler açıklanmıştır. Arama tedbiri adli arama ve önleme araması olarak ayrı ayrı açıklanmış, ardından da hukuka aykırı aramanın anlatımı yapılmıştır. Arama tedbirinin anlatımı sonrasında Elkoyma tedbiri açıklanmış, öncelikle genel olarak Elkoymadan bahsedilmiş, ardından Basit ve Özel Elkoyma türleri açıklanmıştır. Son olarak ise hukuka aykırı elkoyma ele alınmıştır. Çalışmamızdaki amaç, Arama ve Elkoyma tedbirlerini öncelikle kanunlar, daha sonra ise tartışmalı veya eksik görülen hususlar çerçevesinde ele alarak kusurlu veya eksik görülen hususlarda çözüm yolu üretilmesi için katkıda bulunmaktır.
  • PublicationOpen Access
    Avukatlar hakkında cezai soruşturma ve kovuşturma usulü
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Küçük, Bengü; Tütüncü, Efser Erden
    Toplumun adaletin gerçekleşmesine yönelik beklentisi, hak arama özgürlüğünün ve savunma hakkının temsilcisi avukatların görevlerini her türlü baskı, tehdit ve korkudan uzak yapabilmelerini gerektirmektedir. Avukatlık mesleğinin doğasından kaynaklanan bu gerekliliğin yerine getirilmesi avukatın bağımsızlığının sağlanması ile mümkün olabilmektedir. Ülkemizde 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile avukatların görevlerinden doğan ve görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı cezai soruşturma ve kovuşturma yapılması özel kurallara bağlanmıştır. Avukatların asılsız suçlamalar sebebiyle görevlerini yapmalarının engellenmesini önlemeyi amaçlayan bu düzenleme avukatlara görevleri ile ilgili olarak dokunulmazlık sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: avukatlık mesleğinin nitelikleri, avukatın bağımsızlığı, avukatlar hakkında özel soruşturma ve kovuşturma usulü, soruşturma izni, kovuşturma izni, avukat dokunulmazlığı
  • PublicationOpen Access
    Uyuşturucu veya uyarıcı madde suçlarında failin kastının belirlenmesi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Aytaç, İkbal; Tütüncü, Efser Erden
    Uyuşturucu veya uyarıcı maddelere karşı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir mücadele yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu bağlamda ülkemiz uluslararası alanda imzalanan birçok sözleşmenin tarafı olmuş ve iç hukukunu imzalanan bu sözleşmelerle uyumlu hale getirmek için yasalarda gerekli değişiklikleri yapmıştır. İç hukukumuzda bu konuda temel olarak görülen üç düzenleme bulunmaktadır. Bunlar; 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun,3298 sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanun ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'dur. Kanun koyucu tarafından, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 188, 190 ve 191. maddelerinde, uyuşturucu ve uyarıcı madde suçlarına ve bu suçlar için öngörülen cezalara yer verilmiş; 189. maddesinde tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması ve 192. maddesinde uyuşturucu ve uyarıcı madde suçlarında etkin pişmanlık hâlleri düzenlenmiştir. Bu çalışmada uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin tanımları yapılarak, türleri anlatılmış, dünyadaki ve ülkemizdeki tarihsel süreçlerinden, konuya ilişkin uluslararası sözleşmelerden ve uluslararası kuruluşlardan bahsedilmiş, sonrasında Türk Ceza Kanunu'nun 188,190 ve 191. maddelerinde yer alan uyuşturucu veya uyarıcı madde suçları anlatılmıştır. Son olarak uyuşturucu veya uyarıcı madde suçlarında failin kastının belirlenmesi açısından suç türleri ayrı ayrı ve karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Bahse konu suçlarda failin kastının ortaya koyulması bakımından doktrindeki görüşler ile yetinilmeyip Yargıtay kararları incelenerek içtihatları ile Yargıtay'ın bu konuya bakışını ortaya koymak amaçlanmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Avukatlar hakkında arama ve elkoyma
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Tığlı, Dicle Erdoğmuş; Tütüncü, Efser Erden
    Tez çalışmamızda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda birinci kitap, dördüncü kısımda, koruma tedbirleri başlığı altında düzenlenen arama ve elkoyma tedbirleri ile avukatlar hakkında arama ve elkoyma tedbirinin uygulanması ele alınmıştır. Avukatlar hakkında arama ve elkoyma tedbirlerinin özel olarak düzenlenmesinin sebeplerinden sır saklama yükümlülüğü, avukatların bağımsızlığı, savunma hakkının korunmasına değinilmiş olup, bu kapsamda avukatların üstünün, konutlarının aranması ile bürolarında arama ve elkoyma, avukatın postasında elkoyma işlemi incelenmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde; avukatların kamu görevlisi olup olmadığı konusuna değinilerek, ceza muhakemesi işlemlerinden arama ve elkoyma tedbirlerinin avukatlar hakkında özel olarak düzenlenmesinin sebepleri incelenmiştir. İkinci bölümde; arama tedbiri, tedbirin avukatlar hakkında uygulanması, tedbirin denetimi ve hukuka aykırı olan arama işlemi ile bu durumdan kaynaklanan Devletin tazminat yükümlülüğü incelenmiştir. Üçüncü bölümde; elkoyma tedbiri, tedbirin avukatlar hakkında uygulanması, tedbirin denetimi ve hukuka aykırı olan elkoyma işlemi ile bu durumdan kaynaklanan Devletin tazminat yükümlülüğü, avukatlar hakkında uygulanan arama ve elkoyma tedbirlerinin hukuki denetimi ile Devletin tazminat yükümlülüğü incelenmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Ulusal ve uluslararası hukuk boyutuyla unutulma hakkı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Kançal, Ezgi; Yıldız, Ceren
    Günümüzün teknolojik koşullarında, kişisel verilerin uzun süreler boyunca varlığını korumayı ve ulaşılabilir olmayı sürdürmesi için, yalnızca bir kere işlenmiş olması yeterlidir. Bu anlamda neredeyse sınırsız bir raf ömrüne sahip olarak üçüncü kişilerin erişimine açık olan veriler; zaman içerisinde güncelliği ve bağlamını yitirmeleri neticesinde, bireylerin ömürleri boyunca inşa etmeye çabaladıkları kimlik ve itibarlarına yönelik ciddi zararlara neden olabilmektedir. Dolayısıyla, hem bu olası zararlardan korunmak hem de bireylerin -bilhassa internet ortamındaki- verileri üzerindeki kontrol ve hâkimiyetini geri kazanmasını sağlamak adına; veri koruma hukukunda yeni bir hak alanının yaratılması gerekmiştir. Bu kapsamda ortaya çıkan unutulma hakkı; verilerin sınırsız erişim ve saklanma potansiyeline karşı, bireysel ve toplumsal menfaatlerin dengelenmesi ihtiyacını karşılamaktadır. Bahsi geçen hususların ayrıntılı bir şekilde değerlendirildiği bu çalışmada; ulusal ve uluslararası hukuktaki teorik gelişmeler ile yargı kararlarının sentezlenmesi ışığında ele alınan unutulma hakkının, günümüz itibarıyla temel bir insan hakkı hâline geldiği ifade edilmektedir.
  • PublicationOpen Access
    OSB'ler de ruhsat (organize sanayi bölgelerinde ruhsat)
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Sarı, Atahan; Çalışkan, Elif Altınok
    Organize sanayi bölgeleri; temelde sanayi tesislerinin bir araya gelmesiyle, sanayinin geliştirilmesi ve müşterek ihtiyaçların en hızlı ve verimli bir şekilde karşılanabilmesi amacıyla kurulmuş alanlardır. Bu amaç doğrultusunda, 15.04.2000 tarihli Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ve işbu kanunu temel alan 02.02.2019 tarihli Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği ve 02.02.2019 tarihli Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçimi Yönetmeliği hazırlanmıştır. Bu düzenlemelerdeki amaç, özel rejime tabi kılınan organize sanayi bölgelerindeki katılımcıların ihtiyaçlarını verimli bir şekilde karşılayabilen alanlar haline getirmektir. Bu çalışma, organize sanayi bölgelerine ilişkin mevzuatta yer alan düzenlemeler dikkate alınarak, inşaat ruhsatı, işyeri açma ve çalışma ruhsatı, yapı kullanma izni verilmesi gibi konularda, organize sanayi bölgelerinin kamu gücüne benzer yetkilerini kullanarak tesis ettiği hukuksal işlemlerin tabi olacağı hukuksal rejimi irdelemektedir. Ayrıca kuruluş amacına uygun olarak etkin ve hızlı bir şekilde ruhsatlandırma işlemi yapabilmesi gereken organize sanayi bölgelerinin, kaynak kanununda yer alan düzenlemelere rağmen yetersiz kalmış olduğu, özel kanun niteliğindeki Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu'nun, sık sık genel hükümlere atıf yaptığı, her ne kadar karar alma sürecinde OSB yönetimi etkin olsa da, genel prosedürün işletildiği görülmüş ve bu alanda da düzenlemelerin yapılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Organize sanayi bölgelerinde özerk yapının daha da artırılarak, yatırımcı/katılımcı statüsünde yer alan ve OSB alanında faaliyet gösteren şirketlerin, karar alma sürecinde daha etkin hale getirilmesi, bu amaçla mevzuatta genel çerçevenin çizilerek, uygulanmadan doğan ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiği söylenebilecektir. Çalışmanın genelinde, uygulamadan kimi örnekler verilerek, mevzuatta yer alan düzenlemeler ve yargı kararlarına atıf yapılmak suretiyle genel açıklamalara yer verilmiştir. Böylece, organize sanayi bölgelerinin ruhsatlandırma işlemindeki usul ve esaslar izah edilerek, bu alandaki kamusal yön ve hukuksal rejim konusunda değerlendirmelerde bulunulmuş; tarafımızca eksik olduğu düşünülen yönler değerlendirilmiştir.
  • PublicationOpen Access
    İdare Hukuku boyutuyla kişisel verilerin korunması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Akman, Necati Gökhan; Çalışkan, Elif Altınok
    Kişisel verilerin korunması, idare hukuku boyutuyla, kişisel verilerin işlenmesi usulünün belirli bir disiplin altına alınarak, idare edilenlerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede, kişisel verilerin korunması ile, temelde verilerin değil, bu kişisel veri sahiplerinin korunması amaçlamaktadır. Devlet, kamu güvenliğini temin etmek, kamusal faaliyetleri yürütmek ve kamu hizmetlerini gereği gibi yürütebilmek için insan kaynağına ihtiyaç duymaktadır. İnsan kaynağına dayalı olarak yürütülecek kamu hizmetlerinde, bu kişilerin verilerinin idare tarafından bilinmesi ile ve yine hizmetten yararlananların idare ile olan ilişkileri kapsamında elde edilen veriler nedeniyle, ilk veri sorumlusunun devletler olduğu söylenebilecektir. Günümüzde artık her alanda kullanılan kişisel veriler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası mevzuat ile özel hayatın gizliliği ve korunması ilkesi kapsamında güvence altına alınmıştır. Özel hayatın ve aile hayatının korunması başlıklı AİHS'in 8. maddesi kapsamında koruma altına alınan, kişisel verilerin korunması hakkı, ifade özgürlüğü, unutulma hakkı gibi başkaca haklarla da birlikte değerlendirilmektedir. Kişisel verilerin korunmasına yönelik alınan tedbirler, kamu kurum kuruluşları, özel şirketler, gerçek ve tüzel kişiler tarafından ilgili mevzuatın ve uygulamanın birlikte değerlendirilmesi yoluyla en iyi şekilde uygulanmalıdır. Uygulamaya özellikle bu alanda faaliyet gösteren ve bağımsız idare otorite olan "Kişisel Verileri Koruma Kurumu"nun karar organı olan "Kurul" aracılığıyla aldığı kararlar etkili olmaktadır. Kurum, ayrı bir kamu tüzel kişiliği bulunan ve kişisel verilerin kanunda öngörülen hukuki, idari ve teknik tedbirlerin alınması suretiyle koruma altına alınıp alınmadığı, mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerin gereği gibi yürütülüp yürütülmediği noktalarında denetim yaparak yaptırım uygulama yetkisine sahiptir. Bu hususta gerek uygulanacak korumaya yönelik kuralların belirlenmesinde gerek ise denetim makamları çerçevesinde yapılacak denetimlerde iki önemli hususun kişisel verilerin korunmasında göz önünde bulundurulması gerekir. Bu özellikler "orantılılık" ve "gereklilik"tir. Koruma amaçlı uygulanan kurallar koruma amacıyla orantılı ve acil sosyal ihtiyacın karşılanması yönüyle de gerekli olmalıdır. AİHM de kendisine yapılan bireysel başvurularda, üye devletlerin yaptığı kişisel veri ihlaline yönelik incelemelerinde, bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, müdahalenin yasa ile öngörülüp öngörülmediği, müdahalenin meşru amaçla uyumlu olup olmadığı ve orantılılığı ile müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca dönük olarak yapılıp yapılmadığı gibi kriterleri çerçevesinde değerlendirmektedir. Kişisel verilerin korunması hakkı, Anayasal bir haktır ve kişi, bu hak kapsamında, kendisine ait verilerinin veri sorumluları tarafından mevzuata uygun biçimde muhafaza edilmesini ve edilip edilmediği noktasında bilgi verilmesini her zaman isteyebilecektir. Kendisinin iradesi dışında, sır olarak adlandırdığı ve gizlediği, sadece kendisinin paylaştığı kişiler dışında üçüncü kişiler ile paylaşılması halinde, sorumluların cezai, idari, disiplin sorumluluğu yanında hukuki sorumluluğu da söz konusu olabilecek; bu durum kişilik haklarına yapılan bir saldırı olarak da nitelendirilebilecektir. Türk hukukunda, Anayasal olarak güvence altına alınan kişisel verilerin korunması hakkı, 2010 referandumuyla birlikte Anayasa'nın 20. maddesinin 3. fıkrasıyla düzenlenmiş ve bu konuda detaylı düzenlemenin yasa ile yapılacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde, 2016 yılında 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bahse konu kanunun vurgu yaptığı kişisel verilerin korunması, kamu kurumlarında ilk elden devletin yegane organı idare tarafından sağlanmaktır. Bilişim teknolojilerindeki gelişim sonucu, kişi, kurum ve devletlerin bilgi gereksinimi ile bireylerin bilgi üzerinde karar verme hakkı arasındaki denge bozulmuştur. Kişisel verilerin korunması hukuku dengeyi sağlamayı, kişisel verileri işlenen bireye, kişisel verilerinin geleceğini belirleme hakkı tanımayı hedefler. Aksi durum insan haklarının temel değeri olan insan onurunun zedelenmesine neden olabilir. Bu çalışmada, idarenin sorumluluğu kavramı altında, kişisel verilerin korunması hakkının ihlali halinde oluşan hizmet kusurunun, geçmiş yargı kararları da göz önünde bulundurularak incelenmiş olup; bu incelemede veri güvenliği ilkesi başta olmak üzere kişisel verilerin korunmasına yönelik geçerli olan genel ilkelerden faydalanılmıştır. İdarenin kişisel verilerin korunması alanında hizmet kusuru olarak kabul edilecek kusur sorumluluğunun dayanağı iki biçimde söz konusu olabilecektir. Bunlardan birincisi, kamu görevlisinin yapmış olduğu hizmete yönelik kusurlu davranışları, ikincisi ise idarenin veri işleme alanında, hizmetin kurulması ve işletilmesi alanında ortaya çıkabilen kusurlu davranışlarıdır. Böyle bir durumda, kişisel verisi ihlal edilenlerin, Anayasa'nın 125. maddesi gereğince, idarenin sorumluluğu ilke ve kuralları çerçevesinde aktarılmıştır. Kişisel verilerin korunması hakkının temin edilmesi bakımından, kişilerin açık rızası olmaksızın, kişisel verilerinin işlenmesi yasaktır. Özellikle özel (hassas) nitelikli kişisel verilerin, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından ne kadar önemli olduğu ve rıza dışı işlenmesi ile kişiyi maddi ve manevi olarak mağdur edeceği aşikardır. Rıza olmaksızın işlenmesi mümkün olan, istisna hükümleri de 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ışığında bu çalışmada ele alınmıştır. Bu genel açıklamalar kapsamında çalışmamız dört bölümden oluşmaktadır. "Kişisel Veri Kavramı, Kişisel Verilerin İşlenmesi Ve Korunması" başlıklı Birinci Bölümde, kişisel veri kavramı ve unsurları, kapsamı kişisel verilerin işlenme şartları, özel nitelikli kişisel veri kavramı, kişisel verilerin korunması ihtiyacı ve nedenlerine yer verilmiştir. "Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Uluslararası Temel Düzenlemeler ve Kurumlar" Başlıklı İkinci Bölümde, İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD), Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü gibi uluslararası kuruluşların kişisel verilerin korunması düzenlemeleri ile veri koruma kurumları incelenmiştir. "Kişisel Verilerin Korunmasında Denetleyici Ve Düzenleyici Kurum Olarak Kişisel Verileri Koruma Kurumu" başlıklı Üçüncü Bölümde Kurumun yapısı, bağımsızlığı, Kurum'un karar organı Kişisel Verileri Koruma Kurulu, Kurum'un idari teşkilat içindeki yeri ve yaptırım kararlarının hukuki niteliği üzerinde durulmuştur. "Kişisel Verilerin Korunmasında İdari Ve Yargısal Denetim" başlıklı 4. Bölümde ise Kurumun idari denetim yolları, Kişisel Verileri Koruma Kurulu'na yapılan şikayet ve sonuçlandırılması ile yargısal denetimin koşulları belirtilmiş ve yargı kararlarından örnekler verilmiştir. Böylece kişisel verilerin korunması hakkı kapsamında, çalışmamızda konu idare hukuku yönüyle ele alınmıştır. Bu çerçevede, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu düzeni veya kamu güvenliği, vb. durumlar sebebiyle elde ettikleri kişisel verileri, "hukuka aykırı olmayacak" ve "telafisi güç durumlar" oluşturmayacak şekilde işlenmesi ve kullanmasını; kişilerin, kişisel verilerine talepleri doğrultusunda erişimini, silinmesini, yok edilmesini veya kişisel verisi hakkında bilgi edinmesini temin etme olanağının sağlanılmasını; veri sorumlusunun kişiyi aydınlatması ve bilgi edinme hakkı kapsamında idarenin bireye verilerin ne amaçla kullanılacağını aktarmakla yükümlü olduklarını; verilerin güvenliğini sağlamak amacıyla her türlü tedbirin alması gerektiğini; kamu kurum ve kuruluşları tarafından bu sorumluluklarının yerine getirilmemesi halinde idarenin sorumluluğunun doğabileceği; konu hakkında yapılan yargısal denetim kapsamında ortaya çıkan yargısal içtihat ve Kurul tarafından bağımsız idari otorite olarak "idarenin düzenleme yetkisi" sınırları kapsamında verdiği "Kurul Kararları"nın incelenmesi suretiyle ortaya konulması amaçlanmıştır. ANAHTAR KELİMELER : kişisel veri, kişisel verilerin korunması hakkı, AİHS, AİHM, idarenin sorumluluğu, hizmet kusuru, gizlilik, özel hayat, rıza
  • PublicationOpen Access
    Vergi hukuku bakımından uygulanan haciz işlemi üzerine mükellefin başvurabileceği hukuki bir yol: Tazminat davası
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Yıldız, Bilge; Güneş, Tuğçe Karaçoban
    Mükellef tarafından vergi kanunlarına göre tespit edilen vergi borcununkanuni süresi içinde alacaklı vergi idaresine ödenmesi gerekmektedir. Mükellef tarafından bu hususa aykırı olarak hareket edildiği takdirde,vergi idaresinceAATUHK'de yer alan cebren tahsil yollarına başvurulabilir. AATUHK'de düzenlenen cebren tahsil yollarından biri, haciz yoluyla takiptir. Bazı durumlarda alacaklı vergi idaresince uygulanan haciz işlemi AATUHK'de düzenlenen usule aykırı olarak gerçekleştirilebilir ve bu işlem sebebiyle mükellefin zarara uğraması söz konusu olabilir. Bu durumda mükellef tarafından haciz işlemi sebebiyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla alacaklı vergi idaresi aleyhine tazminat davası açılabilir. İşbu çalışmada bu dava türüne giden süreç, davanın hukuki niteliği, esasa ve usule ilişkin şartları ve davanın sonuçları üzerinde durulacaktır. Çalışmadört bölümolup her bölümde doğruluğu herkesçe sabit olan konularla birlikte tartışmalı hususlara da değinilmiş, konuya ilişkin yargı kararlarından yararlanılmış ve uygulamadan örneklere yer verilmiştir.İlgili dava türüne uygulamada mükellefler tarafından çok sık başvurulmamakla birlikte başvurulsa dahi yargı makamlarının katı görüşleri sebebiyle sonuç alınmasıoldukça güçtür. Bu nedenle bahsi geçen dava türü işbu çalışma ile kapsamlı bir şekilde ele alınarak konuya hukuki bir katkıda bulunulması amaç edinilmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Türk Ceza Hukuku açısından ötenazi
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Sarı, Ayşe Başak; Gezer, Özge Sırma
    Köken olarak eski Yunan'da eu:güzel, tanasium: ölüm olarak karşımıza çıkan ötenazi, katlanılamayacak acılar çeken ve iyileşme ihtimali bulunmayan bir kişinin rızası ile acılarına son verilmek amacıyla hekim aracılığıyla gerek tedavinin sonlandırılarak gerekse aktif bir hareketle yaşamına son verilmesidir. Tanımdan da anlayabileceğimiz gibi ötenazi uygulaması aktif olabileceği gibi pasifte olabilmektedir. Ötenazinin tipleri farklı ülkelerde farklı yasal uygulamalara tabiidir. Yaşam hakkı en basit tanımıyla kişinin diğer haklarını kullanabilmek için var olan en temel insan hakkı olarak tanımlanmaktadır. Ötenazi uygulaması ise yaşam hakkına aykırılık teşkil eden konulardan biridir. Ötenazi bazı metinlerde "ölme hakkı" olarak karşımıza çıksa da yaşam hakkı karşısında kabul edilebilirliği noktasında tartışmalar devam etmektedir. Ayrıca hasta hakları bakımından da ötenazi ile ilgili tartışmalar bulunmaktadır. Devletler iç hukuklarında ötenazi uygulamasının suç olarak düzenlenmesi konusunda farklı ideolojiler çerçevesinde hareket etmektedir. Bazı devletler bunu tamamen yasaklarken, bazıları sıkı şartlara tabi tutmakta, bazıları ise bunu bir hak olarak tanımakta ve serbest bırakmaktadır. Türk Hukuku bakımından ise ötenazi uygulamasına ilişkin gerek uygulama gerekse teorik açıdan farklı görüşler bulunmaktadır. Ceza hukuku bakımından ötenazi yasal zeminde suç teşkil eden bir eylem olmakla birlikte uygulamada pasif ötenazinin gerekliliği konusunda ve uygulanması bakımından bir takım görüşler olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
  • PublicationOpen Access
    İmar kirliliğine neden olma suçu (TCK m. 184)
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Laçin, Mesut; Tütüncü, Efser Erden
    Teknolojinin ve sanayileşmenin gelişmesi, nüfus artışı gibi nedenlerden dolayı çevre kaynaklarının tüketimi hızlanmış, çevrenin dengesi bozulmuş ve böylece çevresel sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Zamanla artan bu sorunlar insan yaşamını tehdit eder hale gelmiştir. Bunun sonucu olarak çevreye karşı suçlar düzenlenmeye başlamıştır. Bu kapsamda Türk Ceza Kanunu'nda da çevreye karşı suçlar düzenlenmiştir. Çalışma konusunu çevreye karşı suçlardan olan imar kirliliğine neden olma suçu oluşturmaktadır. 5237 sayılı TCK yürürlüğe girene kadar kabahat olarak düzenlenen ruhsatsız yapılaşma, yeni TCK ile ilk defa suç olarak düzenlenmiştir. Maddede ruhsatsız veya ruhsata aykırı bina yapmak, ruhsatsız bina dolayısıyla başlatılan şantiyelere su, telefon ve elektrik bağlanmasına müsaade etmek ve ruhsatsız binalarda sınai faaliyete müsaade etmek suç olarak düzenlenmiştir. Çalışmada öncelikle çevreye karşı suçlarla korunan hukuki değere ilişkin tartışmalara yer verilerek çevre hakkının kapsamı ve mülkiyet hakkı ve konut hakkı ile ilişkisi değerlendirilmiştir. Avrupa Birliği ve çeşitli ülke düzenlemelerinde çevrenin korunması ve imar kirliliğine neden olma suçunun tarihçesi verildikten sonra çevrenin ceza hukuku ile korunması gerekliliği üzerinde durulmuştur. Çevreye karşı fiillerin ceza hukukuna başvurulmadan önce idare hukuku kuralları ile korunduğundan çevreye karşı suçların idare hukukuna bağlılık sorunu kanunilik ilkesi ışığında incelenmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Roma'da Patricius'larla Pleb'ler arasındaki sınıf çatışmasının hukukta yarattığı değişiklikler
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2020) Metintaş, Ümit Melih; Korkmaz, Ömer
    Bu çalışmada, Roma'nın Cumhuriyet Dönemi'nde patricius'larla pleb'ler arasında yaşanan sınıf mücadelesi ile bu mücadelenin hukukta yarattığı değişikler arasındaki ilişki incelenmiştir. Tezin ilk bölümünde sınıf mücadelesi öncesindeki Roma'nın nasıl olduğu açıklanmış, sınıf mücadelesine yol açan tablo ortaya konulmaya çalışılmıştır. Tezin ikinci bölümünde yaşanan sınıf mücadelesi ve bu mücadele neticesinde getirilen hukuki düzenlemeler ele alınmıştır. Tezin son bölümünde ise sınıf mücadelesinin bitmesine rağmen Roma Cumhuriyeti'nin içine düştüğü kriz, bu krizin sebepleri ile krizden çıkış arayışları özellikle sınıfsal eşitsizlikler çerçevesinde incelenmiştir. Sonuç olarak yürürlükteki hukuk ile o hukukun ortaya çıktığı toplum arasındaki ilişki ortaya konulmaya çalışmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Mağduru çocuk olan cinsel suçlarda suça sürüklenen çocuk sorunu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2020) Ağcaoğlu, İpek; Tütüncü, Efser Erden
    Bu çalışmanın konusunu, çocuklar arasındaki karşılıklı rızaya dayalı cinsel eylemlerde suça sürüklenen çocukların hukuki durumu oluşturmaktadır. Bilindiği üzere, çocuklar arasında karşılıklı rıza dahilinde gerçekleşen cinsel eylemlerin büyük bir kısmı Türk Ceza Kanunu kapsamında cinsel suç olarak kabul edilmekte ve cezai sonuç doğurmaktadır. Karşılaştırmalı hukuktaki eğilim ise akran cinselliği olarak nitelendirilen bu tarz eylemlerin belli ölçütler dahilinde ceza hukukunun müdahale alanından çıkarılmasına yöneliktir. Türk ceza hukuku açısından sorun, çocuklar arasındaki rızaya dayalı cinsel eylemlerde akran cinselliği ile cinsel istismar arasındaki ayrımın yapılmamış olmasıdır. Ergenlik veya erken ergenlik çağındaki çocuklar arasında psikolojik ve cinsel gelişim düzeyleri ile uyumlu görünen birtakım cinsel davranışlar, niteliğine göre çocukların cinsel istismarı, reşit olmayanla cinsel ilişki veya cinsel taciz suçları kapsamında değerlendirilebilmektedir. Karşılaştırmalı hukukta benimsenen bu ayrımın ceza hukuku sistemimizde geçerli olmaması, çocuklar arasında karşılıklı olarak ve rızayla gerçekleşen cinsel eylemin bir tarafının suça sürüklenen çocuk sıfatıyla ciddi bir yargılama süreci geçirmesine ve hatta hapis cezasına kadar varabilen cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Mevcut sorunu suça sürüklenen çocuk perspektifinden ortaya koymayı amaçladığımız bu çalışmanın Birinci Bölümünde çocuk, çocuğun cinsel istismarı ve benzer kavramlarla olan ilişkisi incelenerek cinsel istismarın kapsamı belirlenmeye çalışılmıştır. İkinci Bölümde ise Türk Ceza Kanunu sistematiğinde çocukların mağduru olabileceği kabul edilen cinsel suçlar ele alınarak bu suçların kapsamları hakkında detaylı bir bilgilendirme yapılmıştır. Üçüncü ve son bölümde ise, akran cinselliği ve cinsel istismar kavramları üzerinden çocuklar arasında karşılıklı rızayla gerçekleşen cinsel eylemlerin niteliği tartışılmış; neticede akran cinselliği kapsamında değerlendirilmesini önerdiğimiz bu eylemlerin ceza hukukunun müdahale alanında kalmasının suça sürüklenen çocuk açısından sebep olduğu sorunlar ve çözüm önerileri tartışılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda delil yasakları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2020) Alioğlu, Alican; Kırıt, Yasemin Filiz Saygılar
    Çalışmamızın konusunu, Türk ceza muhakemesi hukukunda delil yasakları kavramının incelenmesini oluşturmaktadır. Delil yasakları kavramı muhakeme hukukunun en önemli kavramlarından biri olup yargılamanın neticesini doğrudan etkilediği gibi evrensel hukuk değerlerinin korunması anlamında da önem arz etmektedir. Çalışmamızda metot olarak, delil yasaklarına ilişkin mevzuatta yer alan güncel hükümler, doktrinde yer alan farklı görüşlerle birlikte açıklanmaya çalışılmıştır. Devamında yargı kararları ve karşılaştırmalı hukukta yer alan görüşlerden de faydalanılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Cinsel kimliklerin ötesinde: Queer hukuk kuramı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2020) Erdoğan, Ali; Demir, Nazlı Hilal
    Queer Hukuk Kuramı, en temelinde kimlikler ve sonrasında da queer kurama dair tarihsel süreç içerisinde ortaya atılan düşünceler ile doğal bir bağlantı içerisindedir. Bunun yanında, eşitlik ilkesinin mutlak bir şekilde uygulanabilmesi için bireyler arasındaki temel ortak özelliklere inmek gereklidir. Rawls'un cehalet perdesi ile ileri sürdüğü insanların temel haklarının eşit olarak verilebilmesi için hakların öznesi olan kişilerin kendi ve diğerlerine ait özelliklerden bağımsız düşünmesi gerekliliği, queer hukuk kuramı nezdinde de kullanılabilmektedir. Buna göre, bireylerin en temel ortak özelliği olan insan olma hali göz önüne alınarak ortaya çıkabilecek hukuk alanı kapsayıcı bir yapıda olabilecektir. Ek olarak, zaman içerisinde sürekli ve akışkan bir yapıda inşa edilen kimlikler ile çalışmamız gereğince inceleme konusu edilen cinsel kimliklerle ilişkili bireylerin hukuk alanı içerisinde var olabilmesi için temele dönmek, zamansal değişime rağmen karşılık bulmaya devam edecek bir yöntem olarak düşünülmektedir. Sonuç olarak, queer hukuk kuramının getirileri ile yasama organı ve aynı zamanda yargılama gücüne sahip olan kişilerin kimliklerden bağımsız şekilde hareket etmesi beklenmektedir. Ancak bu sayede, kimliklerin akışkan yapısına ayak uydurabilecek bir hukuk sisteminin ortaya çıkarılabileceği görüşü tarafımızda hakim olmaktadır.
  • PublicationOpen Access
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2019) Tatlı, Yakup; Kırıt, Yasemin Filiz Saygılar
    Ceza mevzuatımıza ilk defa 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK) ile giren ve çocuk suçlular hakkında uygulanan hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) müessesesi akabinde 19/12/2006 tarihli, 5560 sayılı yasayla 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 231. maddesinde yapılan değişiklikle birlikte ergin sanıklar hakkında da uygulanmaya başlamıştır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, yaşamında ilk kez suç işleyen kişilerin cezaevinin olumsuz şartlarından etkilenmemeleri ve tekrar suç işlemelerinin önüne geçilmesi gayesiyle getirilen bir müessesedir. Bu çalışmada hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin tanımı, kapsamı, uygulama alanı ile koşulları son dönemde yapılan yasa değişiklikleri ve güncel yargısal içtihatlar çerçevesinde ele alınarak anlatılmaya çalışılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    Türk Ceza Kanununda uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasına ilişkin suçlar (TCK m.191)
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2019) Yılmaz, Serdar; Özaydın, Özdem
    Bu çalışmanın konusu 28/06/2014 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren 6545 sayılı Yasa ile köklü bir değişikliğe uğrayan, 5237 sayılı TCK'nın 191'inci maddesinde tanımlanan, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma, kabul etme, satın alma veyahut uyuşturucu ya da uyarıcı madde kullanma suçunun hukuki niteliği, doktrin, yargı kararları ve uygulamada yaşanılan aksaklıklarla bağlantılı olarak irdelenmesidir. TCK'nın 191'inci maddesinde yer alan suça konu eylemi ilk defa gerçekleştiren failler hakkında uygulama alanı bulacak olan kamu davası açılmasının ertelenmesine dair karar ve bu karara bağlı olarak hükmedilen denetimli serbestlik ve/veya tedavi tedbirinin hukuki niteliği, şartları, sonuçları ve bu kararlara ilişkin kanun yolları hakkında inceleme yapılmıştır. Sonuç kısmında ise, TCK'nın 191'inci maddesinde 6545 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki boşluklar, kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair karar süreci ve bu süreçte uygulanan denetimli serbestlik ve/veya tedavi tedbirine ilişkin yapılması gerekli teknik ve hukuki düzenlemeler incelenmiştir. Anahtar Sözcükler: Uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanma, kamu davası açılmasının ertelenmesi, denetimli serbestlik.
  • PublicationOpen Access
    Yargı kararları ışığında Türk Ceza Hukukunda içtima kavramı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2019) Özkan, Tuğçe; Gezer, Özge Sırma
    Tez çalışmasında içtima müessesesinin kavram olarak Ceza Hukuku sistemimizdeki yeri ve 765 sayılı ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenleme alanlarına değinilmiş ve Yargıtay kararları ışığında inceleme konusu edilmiştir. 765 ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunlarında yer alan içtima kurumunun, her iki kanun döneminde de ceza hukukunda belirlenen genel kurala bir istisna olarak getirilmesinin yanı sıra cezaların içtimaı kurumuna da istisna olarak getirildiği görülmektedir. Suçların içtimaı kapsamında yer alan bileşik suç, zincirleme suç ve fikri içtimaı kurumları incelenmiş ve kurum esasları ve unsurları başlıklar altında incelenirken doktrindeki görüşlere de yer verilmeye çalışılmıştır. Suçların içtimaı kapsamında yer alan kurumlar incelenirken düzenleme alanlarındaki problemlere değinilmiş ve uygulamada ortaya çıkan eksikliklerin giderilmesini sağlayan çözüm önerilerine de yer verilmiştir. İçtima müessesesine ilişkin yaptırımlar ve Yargıtay uygulamalarında Suçların İçtimaının değerlendirilmesi gerçekleştirilerek çalışma tamamlanmıştır.
  • PublicationOpen Access
    İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi içtihatları ışığında takdir marjı doktrini
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2019) Esen, Egemen
    Takdir marjı doktrininin, ilk olarak olağanüstü hal kapsamında yükümlülüklerin askıya alınmasına ilişkin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 15. maddesinin uygulamasında ortaya çıktığı; ancak zamanla Sözleşme'de korunan hak ve özgürlüklerin geneline sirayet ettiği görülmektedir. Sözleşme organları tarafından ilk uygulandığı andan itibaren; tanımı, mahiyeti ve kapsamı üzerine çok yönlü tartışmalar yaşanan takdir marjı doktrini, diğer yorum araçlarıyla birlikte uygulanmaktadır. Bu çalışma kapsamında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin kullandığı yorum araçları arasında, taraf devletlerin yükümlülükleri ve egemenlik yetkileri arasındaki hassas gerilimi çözmek adına önem arz eden takdir marjı doktrini, Mahkeme içtihatları ışığında incelenmiştir. Takdir marjı doktrini teorik boyutlarıyla irdelenerek, doktrinin kriterleri belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çerçevede ortak sınırlama ve güvence rejimi öngörülen Sözleşme'nin 8-11. maddeleri ile Sözleşme'de düzenlenen diğer hak ve özgürlüklerde takdir marjı doktrini kriterlerinin yeknesak bir biçimde uygulanma olanağı tartışma konusu yapılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    5237 sayılı Türk Ceza kanununda güveni kötüye kullanma suçu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2019) Çam, Fatih; Özaydın, Özdem
    Güveni kötüye kullanma suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 155. maddesinde ve "Malvarlığına Karşı Suçlar" bölümünde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile yasa koyucu kişinin mülkiyet hakkının korunması ve aralarındaki güven ilişkisinin korunmasını amaçlamıştır. Güveni kötüye kullanma suçu failin devir olgusunu inkâr etmesi ya da devir amacı dışında tasarrufta bulunması halinde meydana gelir. Güveni kötüye kullanma suçunun basit halinin takibi şikâyete bağlıdır. Ancak nitelikli hallerin varlığı halinde suçun takibi re'sen yapılır. Güveni kötüye kullanma suçunun yaptırımı olarak kanunda hem hapis cezası hem adli para cezası öngörülmüştür.